Baromuz Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” Açıklaması

25.11.2019 10:30:37
  • Büyük Font
  • Küçük Font
  • Sayfayı Yazdır
Baromuz Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” Açıklaması

25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” dünyanın her yerinde

  • Kadınların, diktatörlüğe karşı koyduğu,
  • yaşanabilir özgür bir dünya için mücadele ettiği,
  • gün be gün bu mücadelenin yükseldiğini göstermesi bakımından,
  • toplumsal cinsiyet eşitsizliğine,
  • savaşa,
  • kadın bedeni ve kimliğine yönelik erkek şiddetine karşı

direnişin sembolü olmuştur.

59 yıl önce Trojillo Diktatörlüğü’ne karşı ölümleri pahasına mücadele başlatan ve bu direnişin sembolü olan Mirabal Kardeşleri anıyor ve mücadelelerini bugünün şartlarında farklı bir biçimde dahi olsa, sürdürüyoruz.

-KADINA YÖNELİK ERKEK ŞİDDETİ SİSTEMATİKTİR-

2019 yılının ilk 11 ayında erkekler 377 kadını öldürdüler.

Bu rakam her yıl katlanarak artmaktadır.

Kadınlar, erkekler tarafından öldürülüyor.

Kadınlar erkekler tarafından darp ediliyor.

Kadınlar erkekler tarafından tecavüze uğruyorlar. 

Gün geçtikçe daha fazla kız çocuğu erkekler tarafından cinsel istismara uğruyor.

Tüm bu suçların,  kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet olarak doğrudan kadına yalnızca kadın olduğu için uygulanan ayrımcı şiddet saiki ile işlendiğini biliyoruz.

Nitelikleri nedeniyle, bu suçlara dair yapılan yargılamaların, tam da bunu dikkate alması zorunludur!

Güleda’nın, Aslı’nın ve Muğla ilinde isimlerini sayamadığımız şiddete maruz kalan kadınların davalarının takipçisi olacağız, cinsiyetçi savunmalar ile faillerin aklanmasına  izin vermeyeceğiz.

Sadece birkaç gün önce, üniversite öğrencisi Güleda C.’nin Zafer Pehlivan isimli erkek tarafından işkence ve eziyet edilerek öldürüldüğü haberi ile sarsıldık. Bu anlamda yayımlanan haberlerin tümünde, öldürülen genç kadının fail ile olan ilişkisini ve bu çerçevede anlatılan detayları ön planda tutan medya mensuplarını ve dolayısıyla toplumda da yer edinen algı kirliliğini esefle kınadığımızı kamuoyuna bildirme gereği duymaktayız.

Erkeklerin öldürdükleri kadınların, faille ilişkin bulundukları tanışıklık veya ilişki durumu, işlenen suçu meşrulaştırmadığı gibi, işlenen suçu gerekçelendiremez de. Her bu minvalde ifade edilen beyan, öldürülenin maruz kaldığı suçu hafifletmekte, failin ise aklanmasını beraberinde getirmektedir.

Medyanın erk dili şiddeti magazinleştirmekte,  faillerin savunmalarında kullandıkları yöntem ve beyanları desteklemekte olup, dolaylı olarak ellerini güçlendirmekte, çünkü bu anlamda yaratılan algı, faile sahte de olsa bir empati oluşturmaktadır. Empati ise, suçun meşrulaştırılmasına birebir yol açan anlayış ve zihniyeti beslemektedir.

Kadına yönelik erkek şiddeti engellenebilir!
Bu nedenle, tüm sorumluları göreve çağırıyoruz!

Kadına yönelik şiddet ile ilgili en önemli ve kapsamlı uluslararası belge “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi” (İstanbul Sözleşmesi)’dir. Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul Sözleşmesi’ni ilk ve çekincesiz imzalayan ülkedir. İstanbul Sözleşmesi uluslararası hukukta, kadına yönelik şiddet konusunda yaptırım gücü olan ilk sözleşme olma özelliğini de taşımaktadır.

Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nin sorunsuz hayata geçirilebilmesi ve uygunluğun sağlanması için iç hukukta 8 Mart 2012 tarihinde 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” kabul edilmiştir. Bu kanun ile kadına yönelik şiddetle mücadelede “şiddete sıfır tolerans” prensibi ile hareket edeceğini taahhüt etmiştir.

İstanbul Sözleşmesi'nin denetim organı olan GREVIO 15/10/2018’de Türkiye’ye ilişkin ilk resmi raporda yetkililerin İstanbul Sözleşmesi ve buna bağlı olarak 6284 sayılı kanunu söz verdiği gibi yeterli ve gerekli şekilde uygulamadığını açıklamıştır.

GREVIO, cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırarak kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve bununla mücadeleye ilişkin yetkililerin çabalarını zayıflattığının görüldüğünü ifade etmiştir.

Kadına yönelik şiddetin engellenmesinin en önemli faktörlerden biri, kadın erkek eşitsizliğini bütüncül politikalar ile ortadan kaldırmak diğer faktör ise, kadınların aile ve toplumda toplumsal cinsiyet rollerinin tanımı ve bu tanım üzerinde ayrımcı kalıp yargılarının devlet politikasına dahil edilerek ortadan kaldırılmasıdır.

Hükümet tarafından kadını, anne rolü ve aileye bağlı bakım ve geleneksel diğer rollerinin vurgulanması yönündeki eğiliminin, sözleşmenin önemli unsurlarından bütüncül politika ve mekanizmaların geliştirilmesinin önüne engel olduğu gözlemlenmiştir.

GREVIO, bu faktörlerin devletin kadın haklarını ve eşitliği geliştirme çabalarını başka  yöne çevirmesi ve Türkiye’nin kadına yönelik şiddetin etkin bir şekilde önlenmesi yönündeki çalışmalarını engelleyeceği hususunda endişelidir. Bu nedenle, GREVIO kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve bununla mücadeleye yönelik tedbirlerin merkezindeki temel prensip olarak fiili eşitliğin desteklenmesi ve farkındalığın artırılmasına devam edilmesine ihtiyaç duyulduğunu saptamış, ivedilikle sözleşme şartlarına uyulması yönünde tavsiye kararlarını tebliğ etmiştir. 

Kadınları şiddet veya şiddet tehdidi karşısında koruyan ve kadınların hak arama yollarını kullanmasını sağlayan en önemli hukuki kazanımlarımızdan olan İstanbul Sözleşmesi ve Kadınların erkek şiddetine karşı en hızlı şekilde korunabilmesini sağlayan, 6284 sayılı yasa hakkında kamuoyuna yansıyan tartışmalar ile 6284 sayılı kanundan yararlanmak için delil veya belge aranması, tedbir sürelerinin kısalması talebi, özellikle taraflı basında yer alan gerçek dışı mağduriyet hikâyeleri kadına yönelik şiddetle mücadeleyi sekteye uğratmaktadır.

Kadına yönelik ekonomik şiddetin bir yönü olan nafaka tartışması ve yargının buna katılımı, kadınları şiddet dolu evliliklere mahkûm etmek ve her hal ve şartta boşanmaların önüne geçerek kadını değil, şiddet içerse dahi, aileyi korumanın asıl amaç olduğunu göstermektedir. Nafaka hakkının devlet ve yargı eli ile gasp edilmesi, kadınları çıkmaza sürükleyerek, esaret altına aldırmanın bir yoludur. Gerçekle bağdaşmayan ancak yaratılan algı operasyonları ile mağduriyet oluşturduğu iddia edilen nafaka tartışmasına ilişkin planlanan her türlü yasal değişikliğe karşı olduğumuzu bir kez daha vurgulamaktayız.

FAİLLERİ YARGILAYIN; KADINLARI DEĞİL!

Yargının, cinsiyetçi bakış açısı ile faillerden çok, suça maruz kalan kadınlara, gerek soruşturma gerek kovuşturma aşamasında, suçun unsurlarından çok, kadınların hayat tarzına, verdikleri kararlarda, suçu meşrulaştırma gerekçeleri bularak, hukuka aykırı olarak indirim hükümlerini uyguladıklarını,  failin işlediği suç vasfını ortadan kaldırma çabasında olunduğuna, mahkeme salonlarında her gün tanık olmaktayız. İstanbul Sözleşmesi, cinsiyetçi bakış açısı ile yargılama yapılmasını yasaklamaktadır.

Savunma Kutsaldır. Aklamak Değil!

Yargının kurucu unsurunu oluşturan meslektaşlarımızın dahi,  suçun failini savunurken, savunma ilkesini yanlış yorumlayarak, cinsiyetçiliği araç olarak kullanıp suçun failini aklama çabasında olduklarını biz bu alanda çalışan kadın avukatlar olarak gözlemlemekteyiz. Savunmanın kutsiyetini, suçu her ne pahasına olur ise olsun, aklamak için kullanmanın avukatlık mesleği ile bağdaşmadığı gibi, hukuka ve yasalara aykırı olduğunu tekrar ifade etmekteyiz. Biz kadın avukatlar, yargının her türlü cinsiyetçi yaklaşımına karşı mücadelemizi sürdüreceğimizi de tekrar ederiz.

Kadın cinayetlerine ilişkin yargılamalarda, mahkemeler Baroların ve kadın örgütlerinin dava takibine fiilen izin vermedikleri gibi özellikle baroların katılma talebini doğrudan zarar görmediğimizden bahisle, İstanbul sözleşmesi ve hukuka aykırı gerekçelerle reddetmektedirler. Hukuki destekten gerek ekonomik şartlar, gerekse sosyo kültürel nedenlerle yoksun, erkek şiddetine maruz kalan kadınların veya öldürülmeleri durumda, öldürülen Kadınların yakınlarının hukuki desteğe erişimin olmayışı, genel anlamda iktidar ve her tülü olanağa erişimi olan faili güçlendirmektedir; bu da yine büyük ölçüde bir eşitsizliği beraberinde getirmektedir.

Her türlü şiddet eylemi nedeni ile yargılanan erkeklere uygulanmakta olan haksız tahrik ve iyi hal indirimi de caydırıcı yaptırımlar getirmek yerine faili onaylayan ve yargı eli ile şiddeti meşrulaştıran ve özendiren uygulamalardandır.

Devletin tüm kurum ve kuruluşlarının, yargının, medya mensuplarının ve toplumun, kadına yönelik erkek şiddetini önlemeye ilişkin tüm sorumluluklarını ivedilikle yerine getirmesi gerektiğini tekrar vurguluyoruz.

Yargı Reformu Strateji Belgesi kapsamında gözlerden uzakta hazırlanmakta olan yeni kanun değişiklikleri adı altında “erken yaşta yaptığı evlilikler nedeniyle cezaevine giren eşlerin mağduriyeti” masumlaştırma çabaları ile kız çocuklarının “tecavüz failleri ile evlendirilme” sonuçlarını doğuracak değişiklikler planlanmaktadır. Bu değişiklikle aynı zamanda kalıcı olarak kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi adı altında cinsel istismarın suç olmaktan çıkartılıp yasalaşması anlamına geldiğini görüyoruz. Yargı reformu adı altında, kadın ve çocuklara yönelik şiddeti ve ayrımcılığı tanımlayan, tecavüz faillerini aklama çabasında bulunanların karşısında durmaya devam edeceğiz. 2016 yılında olduğu gibi, tüm kadın örgütleri, ilgili STKlar ve meslek odaları ile birlikte bu yasa değişikliğine izin vermeyeceğimizi ve kadına yönelik şiddete karşı her alanda mücadelemizi sürdüreceğimizi kamuoyuna bildiririz. 25.11.2019

Muğla Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu

 

Fotoğraf Galerisi